Akbel – Delikkemer – Patara
İslamlar (podamya) yerleşiminden 1 km kadar güney yönde asfalt yol üzerinde ilerleyen yol Akbele ulaşır. Akbelde mezarlıktan sağa; camiye doğru giderken ilk aradan sola, sonraki ilk aradandan sağa sapıp okulun yanındaki yoldan düz ilerleyen patika , Antalya asfaltından hemen karşıya geçince delikkemer tabelası çıkar. Akbelden bu noktaya kadar asfalt yolda ilerleyen yol, sonrasında çalılık içerisinden 6 km boyunca Kınık-patara ovasını seyrederek ilerler. Delikkemere varılınca yol ikiye ayrılır. Biri Kalkana dogru giderken, diğeri Patarayadogrudelikkemere paralel bir şekilde ilerler. Kemerin yanından geçip Patara tabelası görülür. Sol taraftaki toprak yolda Likya yol işaretleri yer yer silinmiştir. Sol tarafında Fırnazkoyu ve Kalkan manzarası görülür. 2-3 km düz gittikten sonra yol yokuş aşagızigzaklar çizerek ilerler ve sonunda Pınarkürüne varılır. Burada yaz kış faal bir çeşme bulunur. Kalkan açıklarındaki adalarının manzarası eşliğinde inişli çıkışlı yol, çam ve yer yer zeytin ağaçları altında ilerleyerek Patara kumsalını gören bir tepeden aşağı doğru birkaç km inen yolda Patara tabelası görülür. Sol taraf, Patara ve Gelemiş yerleşimine, sağ taraf ise bahçe ve dere yatağından yukarı çıkarak , 10 km lik toprak bir yoldan çam ormanı içerisinde tekrar Delikkemere ulaşır.
Türkiyenin en uzun, Avrupanın ve dünyanın en uzun 3. kumsalı ünvanını taşıyan uçsuz bucaksız ince kumla örtülmüş olan Patara kumsalı endemik yengeçleri, bazı sucul canlıları ile görülmesi gereken yerlerden birisidir. Yılın birkaç ayı dışında Patara›nın birkaç km kuzeyindeki Gelemiş yerleşimine kadar toplu taşıma araçları ile ulaşım imkanı bulunur.
PATARA
Antalya-Muğla il sınırını çizen Eşen Çayı’nın doğusunda, Gelemiş Köyü’nde yer alan korunaklı limanıyla sadece içinde bulunduğu Eşen Vadisi’nin değil, tüm Likya’nın “Ana Limanı” olan Patara, ayrıca Homeros’un “Likya soylu” olarak tanımladığı Apollon’un ünlü kehanet merkezinden başlayarak dinler tarihi içinde daima özel bir yere sahip olmuştur. Kent, karaya doğru 2 km. giren bir halicin iki yanında yapılaşmıştır.
Tepecik Akropolü’nde ele geçen buluntular, kentin en geç İlk Tunç Çağı içerisinde, İ.Ö. 3. binyılda kurulmuş olduğunu göstermektedir. Likya dilindeki adı Pttara’dır. İ.Ö. 540 dolaylarında Likya Perslerin egemenliğine girmiştir. İ.Ö. 334/333′de Likya’ya gelen İskender’in ardından Patara İ.Ö. 3. yüzyıl boyunca Ptolemaiosların eline geçmiş, o süreçte adı Arsinoe olarak değişmiştir. İ.Ö. 168/7 yılında kurulan Likya Birliği’nin ve 43′te Roma’nın Likya Eyaleti’nin başkentidir.
Tiyatronun hemen kuzeyinde konumlanan ve doğuya yönelik cephesi agoraya bakan, 42.80×32.60 m. ölçüleriyle Antik Anadolu’nun en büyüklerinden birisi olan Meclis Binası, İ.Ö. 2. yy.da Likya Birliği’nin resmi olarak kurulmasıyla yapılmıştır. Likya’nın Birlik toplantılarına hizmet verebilecek tek yapısıdır. Likya bir Roma eyaletine dönüştüğünde 1500 kişiye büyütülerek Odeon işlevini de üstlenmiştir. Önemi boyutundan değil, buna neden olan işlevinden gelmektedir. Montesquieu, Likya Birliği’ni “tarihin bilinen ilk en mükemmel cumhuriyet yönetimi” olarak değerlendirmiş, bu sistem ABD Anayasası’nın biçimlenişinde örnek oluşturmuştur.
Likya Birliği, Roma Çağı içinde de varlığını sürdürmüştür. Pax Romana süreci Patara’ya barış ve refah getirmiş, 131 yılında İmparator Hadrianus ve eşi Sabina Patara’ya gelmiştir. Ticaret ve Apollon kehanetiyle gelen yüksek yaşam düzeyiyle Patara Likya’nın en büyük ve zengin kentlerinden birisi olmuş, kentte önemli anıtsal yapılar inşa edilmiştir.
Kentin Roma Eyalet başkenti olmasının ardından, 46 yılında, liman önündeki kavşağa dünyanın bilinen en eski ve tek karayolları haritası olan Likya yerleşimlerinin birbirlerine bağlanan güzergâhlarla ve uzaklık ölçüleriyle yazıldığı Likya Yol Kılavuz Anıtı yerleştirilmiştir.
Kent suyunu kanallarla Bodamya’dan taşıyan sistemin en görkemli yapısı olan Delikkemer, Liman Hamamı, Pharos olarak adlandırılan deniz feneri, Limanı Agoraya bağlayan sütunlu ana cadde, Onur Takı, Granarium bu dönemde yapılmış anıtsal yapılardandır.
Deniz Feneri günümüzde kum yürümesi nedeniyle kıyıdan yaklaşık 500 m. uzakta kalmıştır. Dış yuvarlağın limana dönük yüzüne, altın kaplama büyük bronz harflerle İmparator Neron’un bu feneri “denizcilerin selameti için” MS 64/65 yıllarında yaptırdığının yazıldığı onur yazıtı yerleştirilmiştir.
Kentin kuzeyinde ve Tepecik yamacındaki “karşılayıcı” konumuyla “kente girişi” simgeleyen Onur Takı, Traian’ın eyalet valilerinden MettiusModestus’un anısına İ.S. 100 dolaylarında dikilmiştir. Dört ayak üzerine oturan, 19 m uzunluğunda ve 10 m yüksekliğinde, üç geçişli görkemli bir anıttır. Yapı, güneybatı çaprazındaki Liman Hamamı için su kemeri işlevini de yüklenmiştir.
Tepecik Akropolü’nün güney yamacındaki düzlükte, iç limanın doğu kıyısında yer alan Liman Hamamı, yan yana dizili dikdörtgen biçimli üç ana mekânıyla (soğukluk, ılıklık, sıcaklık) Likya hamam mimarisine özgü plan geleneğini yansıtmaktadır.
Liman’ı güney uçta iki geçitli, kemerli ve alınlıklı, özgün bir kapıyla Agora’ya bağlayan Ana Cadde’nin her iki yanı sütunlu revaklarla kuşatılmıştır. Batısında dükkanlar sıralanmış olup 12.60 m. genişliğiyle Anadolu’nun en geniş ve iyi korunmuş caddelerindendir. Agoraya, Meclis ve Tiyatroya geçiş, güney ucundaki anıtsal kapı ile sağlanmıştır.
Kentin güney ucundaki Kurşunlu Tepe’nin kuzey yamacına oturan Tiyatro ise 34 oturma sırasından oluşan bir caveaya sahiptir ve yaklaşık 5000 kişiliktir.
Roma tapınağının tüm özelliklerini içeren Korinth Tapınağı, antik kaynakların Patara’da var olduğunu söyledikleri sekiz tapınaktan sadece biridir. Bezek biçemiyle Mark Aurel Dönemi’ne tarihlenmektedir.
Patara Likya’nın, dikme mezar dışında kalan tüm mezar tiplerine sahiptir. 3. yüzyıl yapımı Attika tipli pahalı lahitler yörede en fazlasıyla burada bulunmaktadır. Doğal dokusunun uygun olmayışı nedeniyle kaya mezarı azdır. Yerini benzer biçimde yeraltına oyulan oda mezarlar yapılmıştır.
Antik dünyada ayakta kalabilmiş üç örnekten biri olarak önemsenen depo işlevli Granarium, İmparator Hadrian ve karısı Sabina’nın 131 yılı ziyaretlerinin anısını taşımaktadır. Başta tahıl olmak üzere, zeytinyağı ve şarap gibi tüketim maddelerinin depolandığı Granarium, halicin liman ağzına yakın batı kıyısında, yer yer çatı düzeyine dek korunmuş ince-uzun görüntüsüyle göze çarpmaktadır.
4. yüzyılla başlayan Doğu Roma İmparatorluğu Dönemi’nde Hristiyanlığın çok önemli piskopos kentlerinden birine dönüşmüştür. Hristiyanlık Likya’sının en erken ve en büyüklerinden biri olma ayrıcalığına sahip Kent Bazilikası önemli mimari yapılardandır. St. Nikolaos’un, doğduğu ve yetiştiği kent de Patara’dır.
541 yılındaki veba salgını nüfusun azalmasına yol açmış, 7. ve 8. Yüzyıllarda Arap akınları nedeniyle halk dağlık bölgelere çekilmeye başlamıştır. 12. yüzyılda limanın güneyindeki düzlüğü kuşatan kalın bir surla iyice küçülerek bir Orta Çağ liman kentine dönüşen Patara’da yazılı kaynaklardan gelen son aktarım, 1478 yılında Cem Sultan’ın Patara’da bir Rodos heyetiyle buluşmasıdır. Kent, 1500 dolaylarında terk edilmiştir. Kentin terk edilmesinde haliç ağzının kumla kapanmasının büyük etkisi olmuştur.
FIRNAZ (PHOINIKOS)
Antik dönemlerden günümüze kadar korunma ve konaklama noktası olarak kullanılan Fırnaz Koyu bazı kaynaklarda Phoinikos olarak geçmektedir. Denize doğru eğimli bir arazi yapısına sahip koy çevresi antik dönemlerde teraslar oluşturularak tarım alanı olarak kullanılmış, ufak düzlüklerde çiftlik evleri inşa edilmiştir. Koyun en üst noktalarında Patara kentinin su sistemi içinde günümüze kadar oldukça sağlam gelebilmiş ve özgün yapısıyla bölge arkeolojisinde önemli bir yere sahip Delikkemer Su Yolu; Koyun içinde de konaklayan gemiciler tarafından kullanıldığı düşünülen kaya yüzeyindeki nişlerin olduğu kutsal alan bulunmaktadır.
Koyun gerisindeki Muar (Pınar) Kürü mevkiinde su kaynağından dolayı kesintisiz bir yerleşim süreci gösteren alanda konutlara ait kalıntılar dışında Roma dönemine ait Likya tipi bir lahit ile apsisi görülebilen bir kilise kalıntısına rastlanmaktadır.